SINAV KAYGISI
Sınav Kaygısı nedir?
Sınav kaygısı; öncesinde öğrenilen bilginin sınav sırasında etkili bir biçimde kullanılmasına engel olan ve başarının düşmesine yol açan yoğun kaygı olarak tanımlanır.
Sınav kaygısı neyle ilişkilidir?
Bireyin sınava yüklediği anlamlar, sınavla ilgili zihinde oluşturulan imaj, sınav sonrası duruma ilişkin atıflar ve sınav sonrası elde edilecek kazanımlara verilen önem sınav kaygısı oluşumu üzerinde etkilidir.
Sınav kaygısının belirtileri nelerdir?
Huzursuzluk, endişe, tedirginlik, sıkıntı, başarısızlık korkusu, çalışmaya isteksizlik, mide bulantısı, taşikardi, titreme, ağız kuruluğu, iç sıkıntısı, terleme, uyku düzeninde bozukluklar, karın ağrıları vs. bedensel yakınmalar, dikkat ve konsantrasyonda bozulma, kendine güvende azalma, yetersiz ve değersiz görme sık görülen belirtilerdir.
Sınav kaygısı yaşandığı nasıl anlaşılır?
Öğrencinin başarısında belirgin bir düşüş gözlenir. Ders çalışmayı erteleme, sınav ve hazırlığı hakkında konuşmayı reddetme vardır. Soru sorulmasından rahatsız olurlar. Dikkat dağınıklığı, odaklanamama, Fiziksel yakınmalarda dikkat çeken bir artış (karın ağrısı, mide bulantısı, terleme, uyku düzensizliği, iştahsızlık ya da tersine aşırı yeme, genel mutsuz bir ruh hali vb.), çok çalışılmasına karşın performans düşüklüğü kaygının varlığını gösterir.
Sınav Kaygısının etkileri nelerdir?
Öğrenilenleri aktaramama, okuduğunu anlamama, düşünceleri organize etmede zorluk, dikkatte azalma, sınavın içeriğine değil kendisine odaklanma, zihinsel becerilerde zayıflama , enerji azlığı, fiziksel rahatsızlıklar sınav kaygısının başlıca etkileridir. Sınav kaygısı gerçek dışı beklenti ve yorumlar içerdiğinden yanıltıcıdır. Öğrenciyi farkında olmadan kendi davranışını denetleyemez hale getirir…
Sınav Kaygısı neden oluşur?
Gerçekçi olmayan düşünce biçimlerine sahip olmak kaygını oluşmasında en önemli süreçlerdir. Bunaltıya eğilimli kişilik yapısı (mükemmeliyetçi, rekabetçi) olanlarda daha sık görülür. Sosyal çevrenin beklentileri ve baskısı da önemli bir etkendir.
Sınav kaygısının oluşmasında etkisi olan olumsuz otomatik düşünceler nelerdir?
“Sınava hazır değilim”, “Bu bilgiler çok gereksiz ve saçma. Nerede ve ne zaman kullanacağım ki?” “Sınavlar niye yapılıyor , ne gerek var?” “Bu bilgiler gelecekte benim işime yaramaz” Sınava hazırlanmak için gerekli zamanım yok ki!”“Bu konuları anlayamıyorum , aptal olmalıyım” “Ben zaten bu konuları anlamıyorum” “Biliyorum, bu sınavda başarılı olamayacağım” “sınav kötü geçecek” “Çok fazla konu var , hangi birine hazırlanayım?” sıklıkla gözlene olumsuz otomatik düşüncelerdir.
Alternatif düşünceler nelerdir?
Yapmam gereken nedir?” “Yapabildiğimin en iyisini yapabilirim?” “Olabilecek en kötü şey ne”“Dünyanın sonu değil, telafisi var” Bunda başarısız olmam her zaman olacağım anlamına gelmez” “Yeterli zamanımın olmadığı doğru , ancak olan zamanımı en etkili şekilde nasıl kullanabilirim? “Tüm kaynakları çalışamasam bile , önemli bölümlere öncelik vererek sınava hazırlanabilirim, hiç olmazsa bu bölümlerden puan kazanırım” “Başarırsam hayatımın önemli bir dönüm noktasını aşacağım. Başarısız olmam tembel ve beceriksiz olduğumu göstermez. Daha fazla çalışmam gerektiği anlamına gelir” “zamanı kendi yararıma kullanmak benim elimde" kaygıyla başa çıkmak için geliştirilebilecek alternatif düşüncelerdir.
Sınav kaygısıyla başa çıkma yolları nelerdir?
Düşünce ve inançları sorgulamak (gerçekçi olmayan düşünme alışkanlıklarını farklı bir gözle yeniden değerlendirmek, Nefes alma egzersizleri, Gevşeme egzersizleri, Kaygıyı bastırmaya değil, onu kabul etmeye ve tanımaya çalışmak, Düşünceleri durdurma tekniği, Dikkatini başka noktalara odaklama tekniği kullanılabilecek başa çıkma yollarıdır. Bunun dışında düşünceleri durdurma, Dikkatini başka noktalara odaklama
Hangi inançların değişmesi amaçlanır?
“Hayatta başarılı ve mutlu olabilmek için sınavı kazanmaktan başka yol yoktur, Mutlaka kazanmalıyım, kazanmazsam kimsenin yüzüne bakamam, Sınav benim kim olduğumu gösterir, yetersizim, hiçbir şey yapamayacağım” değişmesi amaçlanan başlıca inançlardır.
Anksiyete yönetimi nedir?
Öncelikle sınava yoğunlaşmayı ve sorulara odaklanmayı sağlayan, düşünceleri organize etmede, dikkati toplamada yardımcı olan, olumsuz düşünmeyi ve telaşa kapılmayı engelleyen, kontrol duygusunu geliştirerek başarıya yardım eder, gerçek performansı sergilemede önemli rol oynayan bir yaklaşımdır.
Sınav öncesi neler yapılmalıdır?
Çalışma alışkanlıklarını ve sınava ilişkin tutumları gözden geçirerek yeni bir zihinsel yapılanma yaratmaya çalışmak gerekir. Zamanı iyi kullanılmalıdır. Beslenme ve uykuya dikkat edilmelidir. Sınava yönelik çalışmaları son güne/geceye bırakmamak önemlidir. uygun yöntemlerle kaygının azaltılmasını sağlamak gerekir.
Sınav esnasında neler yapılabilir?
Olumsuz otomatik düşüncelere karşı alternatif açıklamalar getirme, kontrolün kendisinde olduğunu hatırlatma, Yanıtlayabileceği sorulardan başlama, kaygıyı azaltmaya yönelik teknikler kullanma (hızlı gevşeme, dikkat artırma teknikleri, kontrollü nefes alıştırması) sınav esnasında yapılabilecek bazı çalışmalardır.
Sınav sonrasında neler yapılabilir?
Kendini ödüllendirme, Keyif veren etkinlikler, eksikler üzerine düşünme ve geleceğe yönelik yani planlama yapılabilecek aktivitelerdir.
Sınav kaygısı ve aile ilişkisi nasıldır?
Aile için sınavın ne anlam ifade ettiği, sınava yönelik tutum ve yaklaşımları önemlidir. Sıklıkla aileler kendi kaygılarını çocuklarına yansıtmaktadırlar. Çocuktan yüksek beklentilerinin olması, ayrıntılarla aşırı uğraş sergilemeleri ve sınavı bir araç değil amaç olarak görmeleri oldukça önemlidir.
Ailelere neler önerilmelidir?
Aileler sınırlarının farkında olmalıdırlar. Güven ve sorumluluk vermeli, önemsemeli, olumlu geri bildirimde bulunmalıdır. Sınava ilişkin konuşmalarda özenli davranmalı, gerçekçi olmalı, akranlarıyla karşılaştırmaktan kaçınmalıdır. Duygu ve düşünce paylaşımı, empati önemlidir. Sınavı yüceltmeme, ölüm kalım sorunu yapmama, yüreklendirici davranma önerilmekteidr. Çocuklar koşulsuz sevilmelidir. Aile bireyleri uygun rol modeli olmalı, uygun aile ortamı sağlamalı ve uygun problem çözme davranışları geliştirilmelidir.
Aileye yönelik girişimler nelerdir?
Ailenin bakış açısında değişim yaratmak ve beklenti düzeyini gerçekçi sınırlara indirmek temel girişimleri oluşturur.
Psikiyatrik destek ne zaman gereklidir?
Bir ruhsal bozukluk ortaya çıkmışsa (depresyon, anksiyete bozukluğu, uyku bozukluğu. vs. Ruhsal belirtilerden dolay işlevselliğinin bozulması, kaygıyla başa çıkmak için uygun olmayan yollar kullanma, davranış bozukluklarının görülmesi psikiyatrik destek gerektiğinin başlıca göstergeleridir.
Unutulmamalıdır ki;
Cesaret; umutsuzluğa rağmen ilerleyebilme yetisidir
Rollo May
Türkiye Psikiyatri Derneği Merkez Yönetim Kurulu
Sınav Kaygısı nedir?
Sınav kaygısı; öncesinde öğrenilen bilginin sınav sırasında etkili bir biçimde kullanılmasına engel olan ve başarının düşmesine yol açan yoğun kaygı olarak tanımlanır.
Sınav kaygısı neyle ilişkilidir?
Bireyin sınava yüklediği anlamlar, sınavla ilgili zihinde oluşturulan imaj, sınav sonrası duruma ilişkin atıflar ve sınav sonrası elde edilecek kazanımlara verilen önem sınav kaygısı oluşumu üzerinde etkilidir.
Sınav kaygısının belirtileri nelerdir?
Huzursuzluk, endişe, tedirginlik, sıkıntı, başarısızlık korkusu, çalışmaya isteksizlik, mide bulantısı, taşikardi, titreme, ağız kuruluğu, iç sıkıntısı, terleme, uyku düzeninde bozukluklar, karın ağrıları vs. bedensel yakınmalar, dikkat ve konsantrasyonda bozulma, kendine güvende azalma, yetersiz ve değersiz görme sık görülen belirtilerdir.
Sınav kaygısı yaşandığı nasıl anlaşılır?
Öğrencinin başarısında belirgin bir düşüş gözlenir. Ders çalışmayı erteleme, sınav ve hazırlığı hakkında konuşmayı reddetme vardır. Soru sorulmasından rahatsız olurlar. Dikkat dağınıklığı, odaklanamama, Fiziksel yakınmalarda dikkat çeken bir artış (karın ağrısı, mide bulantısı, terleme, uyku düzensizliği, iştahsızlık ya da tersine aşırı yeme, genel mutsuz bir ruh hali vb.), çok çalışılmasına karşın performans düşüklüğü kaygının varlığını gösterir.
Sınav Kaygısının etkileri nelerdir?
Öğrenilenleri aktaramama, okuduğunu anlamama, düşünceleri organize etmede zorluk, dikkatte azalma, sınavın içeriğine değil kendisine odaklanma, zihinsel becerilerde zayıflama , enerji azlığı, fiziksel rahatsızlıklar sınav kaygısının başlıca etkileridir. Sınav kaygısı gerçek dışı beklenti ve yorumlar içerdiğinden yanıltıcıdır. Öğrenciyi farkında olmadan kendi davranışını denetleyemez hale getirir…
Sınav Kaygısı neden oluşur?
Gerçekçi olmayan düşünce biçimlerine sahip olmak kaygını oluşmasında en önemli süreçlerdir. Bunaltıya eğilimli kişilik yapısı (mükemmeliyetçi, rekabetçi) olanlarda daha sık görülür. Sosyal çevrenin beklentileri ve baskısı da önemli bir etkendir.
Sınav kaygısının oluşmasında etkisi olan olumsuz otomatik düşünceler nelerdir?
“Sınava hazır değilim”, “Bu bilgiler çok gereksiz ve saçma. Nerede ve ne zaman kullanacağım ki?” “Sınavlar niye yapılıyor , ne gerek var?” “Bu bilgiler gelecekte benim işime yaramaz” Sınava hazırlanmak için gerekli zamanım yok ki!”“Bu konuları anlayamıyorum , aptal olmalıyım” “Ben zaten bu konuları anlamıyorum” “Biliyorum, bu sınavda başarılı olamayacağım” “sınav kötü geçecek” “Çok fazla konu var , hangi birine hazırlanayım?” sıklıkla gözlene olumsuz otomatik düşüncelerdir.
Alternatif düşünceler nelerdir?
Yapmam gereken nedir?” “Yapabildiğimin en iyisini yapabilirim?” “Olabilecek en kötü şey ne”“Dünyanın sonu değil, telafisi var” Bunda başarısız olmam her zaman olacağım anlamına gelmez” “Yeterli zamanımın olmadığı doğru , ancak olan zamanımı en etkili şekilde nasıl kullanabilirim? “Tüm kaynakları çalışamasam bile , önemli bölümlere öncelik vererek sınava hazırlanabilirim, hiç olmazsa bu bölümlerden puan kazanırım” “Başarırsam hayatımın önemli bir dönüm noktasını aşacağım. Başarısız olmam tembel ve beceriksiz olduğumu göstermez. Daha fazla çalışmam gerektiği anlamına gelir” “zamanı kendi yararıma kullanmak benim elimde" kaygıyla başa çıkmak için geliştirilebilecek alternatif düşüncelerdir.
Sınav kaygısıyla başa çıkma yolları nelerdir?
Düşünce ve inançları sorgulamak (gerçekçi olmayan düşünme alışkanlıklarını farklı bir gözle yeniden değerlendirmek, Nefes alma egzersizleri, Gevşeme egzersizleri, Kaygıyı bastırmaya değil, onu kabul etmeye ve tanımaya çalışmak, Düşünceleri durdurma tekniği, Dikkatini başka noktalara odaklama tekniği kullanılabilecek başa çıkma yollarıdır. Bunun dışında düşünceleri durdurma, Dikkatini başka noktalara odaklama
Hangi inançların değişmesi amaçlanır?
“Hayatta başarılı ve mutlu olabilmek için sınavı kazanmaktan başka yol yoktur, Mutlaka kazanmalıyım, kazanmazsam kimsenin yüzüne bakamam, Sınav benim kim olduğumu gösterir, yetersizim, hiçbir şey yapamayacağım” değişmesi amaçlanan başlıca inançlardır.
Anksiyete yönetimi nedir?
Öncelikle sınava yoğunlaşmayı ve sorulara odaklanmayı sağlayan, düşünceleri organize etmede, dikkati toplamada yardımcı olan, olumsuz düşünmeyi ve telaşa kapılmayı engelleyen, kontrol duygusunu geliştirerek başarıya yardım eder, gerçek performansı sergilemede önemli rol oynayan bir yaklaşımdır.
Sınav öncesi neler yapılmalıdır?
Çalışma alışkanlıklarını ve sınava ilişkin tutumları gözden geçirerek yeni bir zihinsel yapılanma yaratmaya çalışmak gerekir. Zamanı iyi kullanılmalıdır. Beslenme ve uykuya dikkat edilmelidir. Sınava yönelik çalışmaları son güne/geceye bırakmamak önemlidir. uygun yöntemlerle kaygının azaltılmasını sağlamak gerekir.
Sınav esnasında neler yapılabilir?
Olumsuz otomatik düşüncelere karşı alternatif açıklamalar getirme, kontrolün kendisinde olduğunu hatırlatma, Yanıtlayabileceği sorulardan başlama, kaygıyı azaltmaya yönelik teknikler kullanma (hızlı gevşeme, dikkat artırma teknikleri, kontrollü nefes alıştırması) sınav esnasında yapılabilecek bazı çalışmalardır.
Sınav sonrasında neler yapılabilir?
Kendini ödüllendirme, Keyif veren etkinlikler, eksikler üzerine düşünme ve geleceğe yönelik yani planlama yapılabilecek aktivitelerdir.
Sınav kaygısı ve aile ilişkisi nasıldır?
Aile için sınavın ne anlam ifade ettiği, sınava yönelik tutum ve yaklaşımları önemlidir. Sıklıkla aileler kendi kaygılarını çocuklarına yansıtmaktadırlar. Çocuktan yüksek beklentilerinin olması, ayrıntılarla aşırı uğraş sergilemeleri ve sınavı bir araç değil amaç olarak görmeleri oldukça önemlidir.
Ailelere neler önerilmelidir?
Aileler sınırlarının farkında olmalıdırlar. Güven ve sorumluluk vermeli, önemsemeli, olumlu geri bildirimde bulunmalıdır. Sınava ilişkin konuşmalarda özenli davranmalı, gerçekçi olmalı, akranlarıyla karşılaştırmaktan kaçınmalıdır. Duygu ve düşünce paylaşımı, empati önemlidir. Sınavı yüceltmeme, ölüm kalım sorunu yapmama, yüreklendirici davranma önerilmekteidr. Çocuklar koşulsuz sevilmelidir. Aile bireyleri uygun rol modeli olmalı, uygun aile ortamı sağlamalı ve uygun problem çözme davranışları geliştirilmelidir.
Aileye yönelik girişimler nelerdir?
Ailenin bakış açısında değişim yaratmak ve beklenti düzeyini gerçekçi sınırlara indirmek temel girişimleri oluşturur.
Psikiyatrik destek ne zaman gereklidir?
Bir ruhsal bozukluk ortaya çıkmışsa (depresyon, anksiyete bozukluğu, uyku bozukluğu. vs. Ruhsal belirtilerden dolay işlevselliğinin bozulması, kaygıyla başa çıkmak için uygun olmayan yollar kullanma, davranış bozukluklarının görülmesi psikiyatrik destek gerektiğinin başlıca göstergeleridir.
Unutulmamalıdır ki;
Cesaret; umutsuzluğa rağmen ilerleyebilme yetisidir
Rollo May
Türkiye Psikiyatri Derneği Merkez Yönetim Kurulu
Anne-Baba ve Çocuklar Arasında İletişim
Dr. Sadık Akşit*
* Doç.; Ege Üniv. Tıp Fak. Pediatri Anabilim Dalı Hekim çocuğu muayene eder, gerekli ilaçları yazar. Anne reçeteyi eline alır, tam kapıya doğru yönelmişken birden duraklar.. Biraz da sıkıla sıkıla:
-Şey, doktor hanım, söylemeyi unuttum, bu çocuk son zamanlarda çok aksi oldu, ödevlerini yapmıyor, kızsak da dövsek de bizim söylediklerimizin tersini yapıyor, acaba ne yapalım, nasıl davranalım?
İşte bu kez sıkılma sırası doktora gelmiştir. "Bu soru da nereden çıktı şimdi?" diye geçirir içinden. Altı yıllık tıp eğitimi sırasında (hatta dört yıllık pediatri uzmanlık eğitimi sırasında bile) çocukların davranışları ile ilgili konularda doğru dürüst bir eğitim verilmemiştir ona. Oysa meslek yaşamında belki hiç karşılaşmayacağı bilmem ne sendromu hala aklındadır. Gerçi, kendi merakı nedeniyle, bu konularla ilgili bir-iki kitap okumuştur. Ancak yine de kafasında tam bir netlik oluşmamıştır. Anneye, çocuğun durumuyla ilgili bir kaç cümle söyler, ama sonradan "Acaba doğru şeyler söyledim mi?" diye kendisi de huzursuz olmuştur. "Bu konuyu en kısa zamanda okumalıyım" diye söylenir kendi kendine.
Yukarıda öykülenen durum her birinci basamak hekiminin başına zaman zaman gelmektedir. Ülkemiz koşullarında çoğu yerde psikolog desteği alabilmek olanaklı değildir. Bunun için her hekimin çocukların davranışsal sorunları konusunda da temel bazı bilgileri olması zorunludur.
Anne-baba ve çocuk arasındaki iletişim yalnızca bilgi alışverişi anlamına gelmez. Bu ilişkide, aynı zamanda karşılıklı duygu ve düşüncelerin aktarımı da söz konusudur. İletişim denilince çoğu insanın aklına konuşmak gelir. Oysa ki burada konuşmaktan daha önemli olan ve belki de en zor öğrenilen şey dinlemektir.
Anne-baba ve çocuk arasındaki iletişimin ilk temelleri bebeklik döneminde atılır. Bebeğin kendilerine gülümsediğini gören anne ve baba da ona gülümseyerek ve konuşarak karşılık verirler. Bu bebeği daha da mutlu eder. İyi gözlemci olan ve bebeğin diyalog isteğini fark eden anne-babalar bu konuda daha başarılı olurlar. Anne-baba ve çocuk arasındaki mesaj alışverişi yalnız konuşulan sözcüklerle sınırlı kalmaz, onların ötesinde anlamlar taşır. Karşılıklı bilgi alışverişinden başka duyguları da paylaşırlar ve birbirlerine destek olurlar. İyi iletişim kurmayı başarabilen aileler yaşamlarındaki acı-tatlı tüm olayları ve sorunları paylaşmayı bilen ailelerdir. İyi iletişim kurmak için çocukla yalnızca konuşmak yetmez; aynı zamanda, ona hareketlerle duyguların da hissettirilmesi, yani vücut dilinin de kullanılması gerekir. Bu da zamanla öğrenilebilen bir durumdur.
Çocuk, iletişimi de genellikle anne-babadan öğrenir. Kendi anne ve babası küçükken ona nasıl davrandılarsa, onlar da çocuklarına genellikle benzer biçimde davranırlar. Ancak ne yazık ki, çoğu zaman anne-babaların çocuklarına bu konuda iyi bir örnek olabildiklerini söylemek zordur. Anne-baba belirli aralıklarla çocuklarıyla kurdukları iletişimi değerlendirmeli ve özeleştiri yapmalıdır. Kendi anne-babalarının olumlu ve olumsuz yönlerini anımsamalı ve bunların kendileri üzerindeki yansımasını bulmaya çalışmalıdır. Böylelikle karşısındakini dinlememe ve yapıcı değil kırıcı tarzda eleştirme gibi kötü huylarını daha kolaylıkla bırakabilir. Eğer bu yapılabilirse anne-babalar çocuklarıyla daha iyi bir iletişim kurmakla kalmaz, aynı zamanda onlara iyi bir örnek de olurlar.
Anne-babanın okul çağındaki çocuklarıyla iletişiminde çok sık yaptığı
bazı hatalar vardır.
Aşağıda bu hatalardan bazı örnekler verilmiştir:
Emrivaki konuşmak “Bunu söylediğim gibi yapacaksın, yoksa...”
Ders vermek “Ben çocukken senin yaptığın işin iki katını yapardım.”
Eleştirmek “Bugün her şeyi berbat yapıyorsun.”
Alay etmek “Bu yaptığın çok aptalca bir şeydi.”
Küçük düşürmek “Senin yaşındaki bir çocuğun bunu bilmesi gerekir.”
Çocukla iletişim kurarken ona olumlu bir bakış açısıyla yaklaşılmalı ve gerektiğinde onurlandırılmalıdır. Örneğin, "Bugünkü matematik ödevlerini çok güzel çözdün." gibi takdir söylemleri kullanılabilir. Ancak bunu yaparken, anne-baba onu ‘kendi görmek istediği biçimde davrandı’ diye yapmamalıdır. Onun etkinliklerine çok karışmadan, onu olduğu gibi kabul ettiğini göstermelidirler. Örneğin, resim yapmakta olan bir çocuğa hangi boyaları karıştıracağını göstermek yerine, karışmadan onu izlemek çocukta doğru şeyler yaptığı hissi uyandıracaktır.
İyi bir iletişimin koşulu: Dinlemesini bilmek
Çocukla iyi bir iletişim kurabilmek için ondan gerekli mesajların alınması gerekir. Bu da ancak dinlemekle sağlanır. Anne-baba iyi bir dinleyici olabilirse çocuk için de iyi bir model oluşturacaktır.
Aktif dinleme, iletişimin önemli bir parçası olup, iletişim kanallarının açık tutulmasıdır. Bir başka deyişle, anne-babanın çocuğun duygu ve düşüncelerini söyleme isteğini fark etmesi ve onu dinlemeye hazır olduğunu belirtmesi anlamındadır.
Aktif bir dinleyici olmak için şunlara dikkat edilmelidir:
Anne-babanın kendisinin de aktif olarak dinleyip dinlemediğini anlamasına yarayan bazı ipuçları vardır. Eğer anne ya da baba konuşmadan sıkılmış, dikkati dağılmış, çocuk yerine başka yerlere bakıyor ya da çok zaman yitirdiğini düşünmeye başlamışsa o sırada aktif olarak dinlemiyor demektir.
Çocuklarla konuşma yöntemleri
Anne-baba çocukla konuşurken ona karşı yargılayıcı ve suçlayıcı olmamalı, olumlu bir diyalog kurmaya çalışmalıdır. Bu diyalog, çocuğun herhangi olumsuz bir davranışını düzeltirken "sen" mesajı yerine "ben" mesajı kullanılarak sağlanabilir. Aşağıda bir kaç "ben" mesajı örneği verilmiştir:
-Okurken daha çok sessizliğe gereksinimim var.
-Masamı en son kullanan toplamadığı için aradığım şeyleri bulamıyorum.
-Çok yorgunum, mutfağın toplanması için yardıma gereksinimim var.
"Ben" mesajları, aslında "sen" mesajları ile aynı şeyleri söylemesine karşın, tehdit içermediğinden, çocuk tarafından daha kolay kabul edilecektir. Böylece, örneğin babasına "sesimin seni rahatsız ettiğini fark etmedim" ya da annesine "yorgun olduğunu söylemen iyi oldu, sana yardım edeyim" gibi yanıtlar verecektir.
"Sen" mesajlarına örnek:
-Bir daha bunu sakın yapma.
-Beni çok kızdırıyorsun.
-Neden dikkat etmiyorsun?
Bu mesajlar daha bir çocuğa yönelik olduklarından, çocuk kendini savunmak zorunda hissedecek, o da benzer karşılıklar verecek ve böylece de etkili bir iletişim olanağı ortadan kalkacaktır.
Bundan daha da kötüsü çocuğu küçük düşürücü konuşma biçimidir. Eğer çocuğa sürekli olarak onun kötü, aptal ve düşüncesiz olduğu biçiminde mesajlar verilirse, yalnız çocukluk döneminde değil, belleğinde o biçiminde yer ettiği için sonra ki yıllarda bile birey kendini o biçiminde algılayabilir ve toplumla olan ilişkilerinde zorluklar yaşayabilir.
Doğal olarak, her çocuk "ben" mesajlarını başlangıçta algılamayabilir ve bu yöntem yararlı olmayabilir. Bu durumda bile, belki başka bir biçimde ya da daha değişik bir ses tonuyla, "ben" mesajları verilmesi sürdürülmelidir. Çocuğa bu mesajları algılaması için biraz zaman tanımalıdır. Konuşurken ses tonunun verilmek istenen mesaja uygunluk göstermesi de çok önemlidir. Eğer anne ya da baba kendi sorunlarını konuşmaya yansıtırlarsa verilmek istenen mesaj tam algılanmayabilir.
Anne-baba, çocukların huylarına göre bazı ufak tefek değişiklikler olsa bile, bütün çocuklarına eşit davranmalı ve ayrım gözetmemelidir.
Anne-baba ile çocuklar arasındaki iletişim bozukluğunun olası nedenleri
"Çocuk uykuda sevilir" kuralını önceki kuşaklardan olan hemen herkes iyi bilir. Yoksa, çocuk şımarır ve babanın otoritesi sarsılır (!) Eski zamanlarda, çoğu ailede baba ile çocuk arasındaki diyalog (elçi!) anne tarafından sağlanırdı. Ülkemizin sanayi ülkesi olma yolundaki adımları, hızlı kentleşme ve medyanın önemli etkisi sonucunda eski büyük ailelerin yerini çekirdek aileler almakta, feodal dönemin özelliklerinden olan babanın mutlak otoritesinin sarsılması ile birlikte baba ile çocuk arasında da daha sıcak ilişkiler kurulmaktadır. Ama yine de çoğu ailede erişkinlere tanınan söz hakkı nedense bugün bile çocuktan esirgenmektedir. Birer anne-baba olarak çocukların bize saygılı davranmasını istiyorsak, bizim de onları saygıyla dinlememiz ve olayları bir de onların gözüyle bakarak onları anlamaya çalışmamız ve hekimler olarak da bunu tüm anne ve babalara anlatmamız gerekir. Kaynaklar
1- Hetznecker WH, Forman MA. Psychologic disorders - assessment and interviewing. In: Behrman RE, Kliegman R, Arwin AM (eds). Nelson Textbook of Pediatrics. Philadelphia: W.B. Saunders Co., 1996.
2- Schor EL. Caring for your school-age child. New York: Bantam Books, 1995.
3- Yörükoğlu A. Çocuk ruh sağlığı. Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1986.
Dr. Sadık Akşit*
* Doç.; Ege Üniv. Tıp Fak. Pediatri Anabilim Dalı Hekim çocuğu muayene eder, gerekli ilaçları yazar. Anne reçeteyi eline alır, tam kapıya doğru yönelmişken birden duraklar.. Biraz da sıkıla sıkıla:
-Şey, doktor hanım, söylemeyi unuttum, bu çocuk son zamanlarda çok aksi oldu, ödevlerini yapmıyor, kızsak da dövsek de bizim söylediklerimizin tersini yapıyor, acaba ne yapalım, nasıl davranalım?
İşte bu kez sıkılma sırası doktora gelmiştir. "Bu soru da nereden çıktı şimdi?" diye geçirir içinden. Altı yıllık tıp eğitimi sırasında (hatta dört yıllık pediatri uzmanlık eğitimi sırasında bile) çocukların davranışları ile ilgili konularda doğru dürüst bir eğitim verilmemiştir ona. Oysa meslek yaşamında belki hiç karşılaşmayacağı bilmem ne sendromu hala aklındadır. Gerçi, kendi merakı nedeniyle, bu konularla ilgili bir-iki kitap okumuştur. Ancak yine de kafasında tam bir netlik oluşmamıştır. Anneye, çocuğun durumuyla ilgili bir kaç cümle söyler, ama sonradan "Acaba doğru şeyler söyledim mi?" diye kendisi de huzursuz olmuştur. "Bu konuyu en kısa zamanda okumalıyım" diye söylenir kendi kendine.
Yukarıda öykülenen durum her birinci basamak hekiminin başına zaman zaman gelmektedir. Ülkemiz koşullarında çoğu yerde psikolog desteği alabilmek olanaklı değildir. Bunun için her hekimin çocukların davranışsal sorunları konusunda da temel bazı bilgileri olması zorunludur.
Anne-baba ve çocuk arasındaki iletişim yalnızca bilgi alışverişi anlamına gelmez. Bu ilişkide, aynı zamanda karşılıklı duygu ve düşüncelerin aktarımı da söz konusudur. İletişim denilince çoğu insanın aklına konuşmak gelir. Oysa ki burada konuşmaktan daha önemli olan ve belki de en zor öğrenilen şey dinlemektir.
Anne-baba ve çocuk arasındaki iletişimin ilk temelleri bebeklik döneminde atılır. Bebeğin kendilerine gülümsediğini gören anne ve baba da ona gülümseyerek ve konuşarak karşılık verirler. Bu bebeği daha da mutlu eder. İyi gözlemci olan ve bebeğin diyalog isteğini fark eden anne-babalar bu konuda daha başarılı olurlar. Anne-baba ve çocuk arasındaki mesaj alışverişi yalnız konuşulan sözcüklerle sınırlı kalmaz, onların ötesinde anlamlar taşır. Karşılıklı bilgi alışverişinden başka duyguları da paylaşırlar ve birbirlerine destek olurlar. İyi iletişim kurmayı başarabilen aileler yaşamlarındaki acı-tatlı tüm olayları ve sorunları paylaşmayı bilen ailelerdir. İyi iletişim kurmak için çocukla yalnızca konuşmak yetmez; aynı zamanda, ona hareketlerle duyguların da hissettirilmesi, yani vücut dilinin de kullanılması gerekir. Bu da zamanla öğrenilebilen bir durumdur.
Çocuk, iletişimi de genellikle anne-babadan öğrenir. Kendi anne ve babası küçükken ona nasıl davrandılarsa, onlar da çocuklarına genellikle benzer biçimde davranırlar. Ancak ne yazık ki, çoğu zaman anne-babaların çocuklarına bu konuda iyi bir örnek olabildiklerini söylemek zordur. Anne-baba belirli aralıklarla çocuklarıyla kurdukları iletişimi değerlendirmeli ve özeleştiri yapmalıdır. Kendi anne-babalarının olumlu ve olumsuz yönlerini anımsamalı ve bunların kendileri üzerindeki yansımasını bulmaya çalışmalıdır. Böylelikle karşısındakini dinlememe ve yapıcı değil kırıcı tarzda eleştirme gibi kötü huylarını daha kolaylıkla bırakabilir. Eğer bu yapılabilirse anne-babalar çocuklarıyla daha iyi bir iletişim kurmakla kalmaz, aynı zamanda onlara iyi bir örnek de olurlar.
Anne-babanın okul çağındaki çocuklarıyla iletişiminde çok sık yaptığı
bazı hatalar vardır.
Aşağıda bu hatalardan bazı örnekler verilmiştir:
Emrivaki konuşmak “Bunu söylediğim gibi yapacaksın, yoksa...”
Ders vermek “Ben çocukken senin yaptığın işin iki katını yapardım.”
Eleştirmek “Bugün her şeyi berbat yapıyorsun.”
Alay etmek “Bu yaptığın çok aptalca bir şeydi.”
Küçük düşürmek “Senin yaşındaki bir çocuğun bunu bilmesi gerekir.”
Çocukla iletişim kurarken ona olumlu bir bakış açısıyla yaklaşılmalı ve gerektiğinde onurlandırılmalıdır. Örneğin, "Bugünkü matematik ödevlerini çok güzel çözdün." gibi takdir söylemleri kullanılabilir. Ancak bunu yaparken, anne-baba onu ‘kendi görmek istediği biçimde davrandı’ diye yapmamalıdır. Onun etkinliklerine çok karışmadan, onu olduğu gibi kabul ettiğini göstermelidirler. Örneğin, resim yapmakta olan bir çocuğa hangi boyaları karıştıracağını göstermek yerine, karışmadan onu izlemek çocukta doğru şeyler yaptığı hissi uyandıracaktır.
İyi bir iletişimin koşulu: Dinlemesini bilmek
Çocukla iyi bir iletişim kurabilmek için ondan gerekli mesajların alınması gerekir. Bu da ancak dinlemekle sağlanır. Anne-baba iyi bir dinleyici olabilirse çocuk için de iyi bir model oluşturacaktır.
Aktif dinleme, iletişimin önemli bir parçası olup, iletişim kanallarının açık tutulmasıdır. Bir başka deyişle, anne-babanın çocuğun duygu ve düşüncelerini söyleme isteğini fark etmesi ve onu dinlemeye hazır olduğunu belirtmesi anlamındadır.
Aktif bir dinleyici olmak için şunlara dikkat edilmelidir:
- Dinlemeye yeterince zaman ayrılmalıdır. Çevrede dikkati dağıtacak etmen olmamalıdır. Akşam yemeği sırasında ya da yatmadan önce genellikle konuşma için en uygun zamanlardır.
- Anne-baba konuşma sırasında kendi düşüncelerini bir kenara bırakıp çocuktan gerekli mesajları almaya çaba göstermelidir. Bunun için tüm dikkatlerini ona vermeli, kendilerini bir an için onun yerine koyarak onun hissettiklerini anlamaya çalışmalı ve onun düşüncelerine değer verdiklerini hissettirmelidirler.
- Çocuğu dikkatle dinleyip onu anladıktan sonra, biraz daha yumuşak bir söylemle aynı şeylerin çocuğa yinelenmesine yansıtmalı dinleme yöntemi denir. Fakat, bu çocuğun söylediklerini papağan gibi yinelemek biçiminde olmamalıdır. Çocuğun söylediği şeylerin her zaman tam ve doğru mesajlar olmayabileceği ve bunların altında yatan değişik korku ve endişelerin olabileceği akılda tutulmalıdır. Bu duyguları sözcüklerle belirtmek için konuşma arasına girilerek "sanki bana biraz korkmuşsun... üzgünsün... kızgınsın ... gibi geldi" gibi cümlelerle altta yatan duygular öğrenilebilir.
- Çocukla konuşurken göz teması çok önemlidir. Onun söylediklerine ilgi gösterildiğini belirtmek için arada bir baş sallayarak onaylamak ya da "evet.. anlıyorum... yaaa" gibi karşılıklar vermek çocuğun konuşmasını sürdürmesini destekleyecektir.
- Anne-babalar kendi beklentileri ya da düşüncelerine uymasa bile çocuğun konuşmasını kesmeden, sabırla ve eleştirmeden dinlemelidir.
- Çocuğun karşılaştığı sorunları kendisinin çözmesi için ona fırsat tanımalı, bu yönde yüreklendirmeli, ancak uygun biçimde ona yol da göstermelidir.
Anne-babanın kendisinin de aktif olarak dinleyip dinlemediğini anlamasına yarayan bazı ipuçları vardır. Eğer anne ya da baba konuşmadan sıkılmış, dikkati dağılmış, çocuk yerine başka yerlere bakıyor ya da çok zaman yitirdiğini düşünmeye başlamışsa o sırada aktif olarak dinlemiyor demektir.
Çocuklarla konuşma yöntemleri
Anne-baba çocukla konuşurken ona karşı yargılayıcı ve suçlayıcı olmamalı, olumlu bir diyalog kurmaya çalışmalıdır. Bu diyalog, çocuğun herhangi olumsuz bir davranışını düzeltirken "sen" mesajı yerine "ben" mesajı kullanılarak sağlanabilir. Aşağıda bir kaç "ben" mesajı örneği verilmiştir:
-Okurken daha çok sessizliğe gereksinimim var.
-Masamı en son kullanan toplamadığı için aradığım şeyleri bulamıyorum.
-Çok yorgunum, mutfağın toplanması için yardıma gereksinimim var.
"Ben" mesajları, aslında "sen" mesajları ile aynı şeyleri söylemesine karşın, tehdit içermediğinden, çocuk tarafından daha kolay kabul edilecektir. Böylece, örneğin babasına "sesimin seni rahatsız ettiğini fark etmedim" ya da annesine "yorgun olduğunu söylemen iyi oldu, sana yardım edeyim" gibi yanıtlar verecektir.
"Sen" mesajlarına örnek:
-Bir daha bunu sakın yapma.
-Beni çok kızdırıyorsun.
-Neden dikkat etmiyorsun?
Bu mesajlar daha bir çocuğa yönelik olduklarından, çocuk kendini savunmak zorunda hissedecek, o da benzer karşılıklar verecek ve böylece de etkili bir iletişim olanağı ortadan kalkacaktır.
Bundan daha da kötüsü çocuğu küçük düşürücü konuşma biçimidir. Eğer çocuğa sürekli olarak onun kötü, aptal ve düşüncesiz olduğu biçiminde mesajlar verilirse, yalnız çocukluk döneminde değil, belleğinde o biçiminde yer ettiği için sonra ki yıllarda bile birey kendini o biçiminde algılayabilir ve toplumla olan ilişkilerinde zorluklar yaşayabilir.
Doğal olarak, her çocuk "ben" mesajlarını başlangıçta algılamayabilir ve bu yöntem yararlı olmayabilir. Bu durumda bile, belki başka bir biçimde ya da daha değişik bir ses tonuyla, "ben" mesajları verilmesi sürdürülmelidir. Çocuğa bu mesajları algılaması için biraz zaman tanımalıdır. Konuşurken ses tonunun verilmek istenen mesaja uygunluk göstermesi de çok önemlidir. Eğer anne ya da baba kendi sorunlarını konuşmaya yansıtırlarsa verilmek istenen mesaj tam algılanmayabilir.
Anne-baba, çocukların huylarına göre bazı ufak tefek değişiklikler olsa bile, bütün çocuklarına eşit davranmalı ve ayrım gözetmemelidir.
Anne-baba ile çocuklar arasındaki iletişim bozukluğunun olası nedenleri
- Verilmek istenen mesaj anne-baba ya da çocuk tarafından yanlış algılanabilir.
- Anne-baba ile çocuğun huyları birbirleri ile uyuşmayabilir.
- Anne-babanın konuşma tarzı çocuğun öfkelenmesine ve tepki göstermesine neden olabilir. Örneğin, ortaokul çocukları bazen anne ya da babalarının sürekli yargılayıcı ve emrivaki konuştuklarından, kendilerini hiç anlamadıklarından ve konuşmalarını ikide bir kestiklerinden yakınabilirler. Eğer böyle bir durum söz konusu ise, anne-babanın kendi konuşma tarzlarını da tarafsız olarak gözden geçirmesi ve dinlemesini öğrenmesi yararlı olacaktır. Yoksa çocuk bu konuşma biçimini başka kimden öğrenmiş olabilir?
- Çocukta kekemelik gibi düşüncelerini açıklamasına engel olan bir konuşma bozukluğu olabilir.
- Anne-baba ya da çocuğun zihnini meşgul eden düşünceler, endişeler ve stres iyi bir iletişim kurulmasını engelleyebilir.
- Konuşmak için uygun bir zaman ve yer seçilmemiş olabilir. Okuldan yorgun olarak gelmiş çocukla sorunları konuşmak yerine, çocuk yemek yedikten ve biraz dinlendikten sonra konuşmak çok daha yararlı olur.
- Konuşmak için kimsenin olmadığı, sakin bir yer seçilmelidir.
"Çocuk uykuda sevilir" kuralını önceki kuşaklardan olan hemen herkes iyi bilir. Yoksa, çocuk şımarır ve babanın otoritesi sarsılır (!) Eski zamanlarda, çoğu ailede baba ile çocuk arasındaki diyalog (elçi!) anne tarafından sağlanırdı. Ülkemizin sanayi ülkesi olma yolundaki adımları, hızlı kentleşme ve medyanın önemli etkisi sonucunda eski büyük ailelerin yerini çekirdek aileler almakta, feodal dönemin özelliklerinden olan babanın mutlak otoritesinin sarsılması ile birlikte baba ile çocuk arasında da daha sıcak ilişkiler kurulmaktadır. Ama yine de çoğu ailede erişkinlere tanınan söz hakkı nedense bugün bile çocuktan esirgenmektedir. Birer anne-baba olarak çocukların bize saygılı davranmasını istiyorsak, bizim de onları saygıyla dinlememiz ve olayları bir de onların gözüyle bakarak onları anlamaya çalışmamız ve hekimler olarak da bunu tüm anne ve babalara anlatmamız gerekir. Kaynaklar
1- Hetznecker WH, Forman MA. Psychologic disorders - assessment and interviewing. In: Behrman RE, Kliegman R, Arwin AM (eds). Nelson Textbook of Pediatrics. Philadelphia: W.B. Saunders Co., 1996.
2- Schor EL. Caring for your school-age child. New York: Bantam Books, 1995.
3- Yörükoğlu A. Çocuk ruh sağlığı. Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1986.